26 Mart 2009 Perşembe

Zekayi

Çok bahtsız bir çocuktu Zekai. Değişik bir özürlüydü. Balkondan tepe üstü düştüğünde beyni büyük hasar görmüştü. Sonucu kronik unutkanlık… Ama öyle bildiğiniz diğer unutkanlıklar gibi değil. Zekai duyu organlarını kullanmayı unutuyordu. Çok bahtsızdı Zekai, çok. Bir keresinde konuşmayı unuttu, babasının mahkemesinde yapacağı tanıklıkla onu kurtarabilecekken hiç bir şey söyleyemedi. İstiyordu o an konuşmayı, ama nasıl yapacağını bilemiyordu. Bir türlü hatırlayamıyordu. Babası suçsuz yere 2 yıl yattı. Okulun futbol takımında kaleciyken final maçında görmeyi unuttu bir keresin de. Son dakika golüyle maçı kaybettiler. Okulda herkes ona hain gözüyle bakıyordu. Kimseye derdini anlatamıyordu öte yandan. İnanmıyordu insanlar böyle bir hastalık olabileceğine. Hayatında ilk kez bir kızla yatağa girdiğinde dokunmayı unuttu. Dokunduğunda nasıl hissedeceğini unuttu. Kız o kadar çok güldü ki bir daha kimseyle yatmayacağına yemin etti Zekai. En sonunda nefes almayı unuttu. Öldü sonra haliyle. Ne annesi üzüldü ne babası. Seveni de pek yoktu hani. Kimse hatırlayamayacaktı Zekayi’yi. Onlar Zekayi’ye nasıl davranırsa davransın insanları severdi Zekayi. Kendisi ne kadar unutkan olursa olsun unutulmayı hak etmedi Zekayi. Unutulmasın istedim sadece.

Hiç yorum yok: